Pages

Kuantum düşünce
Akın Berk Sürücü
Birinci ve İkinci Dünya Savaşları,silahlı pazar savaşlarının nelere mal oluğunu gösterir niteliktedir.Savaş sonunda işgücü tedarikinde önemli sorunlarla karşılaşıldı;tükenen halkın satın alma gücü düştü.Artık hiç kimse savaştan söz edilmesini istemiyordu.Öte yandan ,savaş ekonomisine dayalı olarak örgütlenen işletmelerin ellerinde birkmiş korkunç bir teknoloji ve bilgi vardı.Bunu durdurmak hem haksızlık hem de tehlikeli olurdu.Üretim devam etmeliydi.Ama ne üretilecekti? İşletme sahip ve yöneticileri, pazara bakış açılarını değiştirmek zorunda olduklarını anlamaya başladılar.Sınırları silah gücüyle değil, ticaret yöntemleriyle aşmanın daha akıllıca olduğunu kavradılar.Bunu gereği olarak da,dikkatlerini tüketicilere çevirerek onlar neler satabileceklerini düşünmeye başladılar.İşte,böyle düşünenler, 1910'larda filizlenmeye başlayan yeni bir düşünce akımını geliştirerek;yeni bir bakış açısı,yeni bir felsefe ve yeni bir disiplin geliştirdiler ve adına "pazarlama" dediler.[2]

Pazarlama müşterileri tanımlamak, halihazırdaki müşterileri gelecekte de tutmak ve müşterileri tatmin etmek için kullanılır. Bütün pazarlama faaliyetleri müşteriler üzerinde odaklandığı için pazarlama işletme ve idaresi işletme idaresinin en önemli bir parçasıdır. Son iki küsür yüzyıl içinde pazarlamanın işletme içinde gittikçe önem kazanmasının en uygun açıklaması pazarların gelişip olgunlaşması ve hatta müşterilerin talep kapasiteleri üzerine ulaşmasıdır. Özellikle gelişmiş, yarı gelişmiş ve hızla gelişmekte olan ülkelerde bu nedenle firmaların etkin ve kârlı olmaya ve kârlarını artırmak hedefiyle önemli olarak dikkatlerinin odaklaması üretim süreçleri ve ürün olmaktan ayrılmış ve müşteriler, dolayısıyla pazarlama süreci üzerine yönelmiştir.
İşletme objektiflerine erişmek için firmanın, hedef olarak seçilen piyasada bulunan veya bulunabilecek müşteri ihtiyaçlarının ve gerçek taleplerinin öğrenilip bilinmesi ve arzu edilen tatmin kaynaklarının bu piyasaya yönelmesini sağlamaya pazarlama konsepti adı verilmiştir.[3] Pazarlama konsepti organizasyon objektiflerini tatmin etmek için, bir organizasyonun müşterilerinin ihtiyaçları ve taleplerini daha önceden sezip ve tahmin edip bunları rakiplerinden daha etkin surette tatmin etmesini öngörmektedir.

Daha ileri tanımlamalar

Amerikan Pazarlama Derneği'nce 1984 yılındaki toplantısında yapılan tanımı şöyledir: "Pazarlama, kişisel ve örgütsel amaçlara ulaşmayı sağlayabilecek mübadeleleri gerçekleştirmek üzere malların, hizmetlerin ve fikirlerin geliştirilmesi, fiyatlandırılması, tutundurulması ve dağıtılmasına ilişkin planlama ve uygulama sürecidir."[4]
Malların üretim yerlerinden satış yerlerine hareketini sağlayan faaliyetler pazarlama içinde düşünülür. Üretim ve pazarlama faaliyetlerini birlikte yürüten bir işletmede bu faaliyetler şöyle sıralanır;
Belirli mallar için potansiyel pazarı belirlemek.
İşletmenin üretim kapasitesinin verimli biçimde kullanılmasını sağlayacak talebi yaratmak.
Elverişli bir dağıtım sistemi kurup uygulamak.
Yukarıdaki tanımların sonucunda ulaşılanlar ise;
Pazarlama beşeri faaliyetleri kapsar.
İhtiyaçların ve isteklerin doyurulmasına yöneliktir.
Değişim yoluyla bu faaliyet amacına ulaşır.
Pazarlama, toplumun ve bireyin sosyo-psikolojik yapılarını ilgili bilim dallarından yararlanarak inceleyen ve onların gerçek tutum ve davranışlarını öğrenmeye çalışan, mal ve hizmetlerin tüketicilere ulaştırılmasında kullanılan yöntemlerden de yararlanarak tüketicilerin istek ve ihtiyaçlarına uygun pazarlama uygulamalarının bulunmasını sağlayan bir faaliyettir. Ayrıca pazarlama, yerel, bölgesel ve ulusal pazarların birbirine bağlanmasında rol oynayan faktörlere ilgi gösterir...
Pazarlama kavramının temelini değişim süreci (prosesi) teşkil etmektedir. Sözlük tanımı olarak, pazarlama " iki veya daha fazla taraf arasında gerçekleşen bir değişim/mübadele sürecidir" şeklinde tanımlanmaktadır. Pazarlama aşağıdaki şekilde görüldüğü gibi üreticilerle tüketiciler arasında yer alan bir ara-yüzey fonksiyonu olarak değerlendirilebilir.Bir ara-yüzey fonksiyonu olarak pazarlama faaliyetlerinin amacı tüketici ihtiyaç ve isteklerine uygun mal ve hizmetlerin, arzu edilen zaman ve mekanda uygun bir fiyatla tüketiciye ulaştırılmasıdır. Ancak, pazarlama bağlamında, değişim olayının gerçekleşebilmesi için belirli şartların mevcut olması gerekmektedir. Buna göre, pazarlama bağlamında bir değişimden bahsedebilmek için, belirli bir ödeme gücüne sahip kişilerin, kendi hür iradeleri ile bir fayda beklentisi içinde (pazarda) diğer kişilerle mal veya hizmet mübadelesine girmesi gerekmektedir. Baskı altında gerçekleşen veya taraflardan birinin karşı tarafa önerebileceği bir değer ifade eden bir şeye sahip olmaması durumunda değişim sürecinden bahsetmek mümkün olmayacaktır.
Pazarlamanın gelişmesi [değiştir]

Ana madde: Pazarlamanın tarihçesi
Pazarlama içeriğinde yönlenme, bir firmanın sağladığı mala veya hizmete karşı, özellikle müşterileri ve nihai-kullanıcıları ile ilişkili olarak gösterdiği algılamalar ve davranışlarla ilgilidir. Tarih boyunca pazarlama, müşterilerin zevklerinin daha da hızlanarak değişmesi dolayısıyla, çok dikkat çekecek şekilde bir değişim göstermiştir.
Önceki yaklaşımlar [değiştir]

Amarikan pazarlama otoritesi olan Kotler'e göre firmaların pazarlama yönlenmesi daha önceki yönlenmeler (yani imalat ve üretim yönlenmesi, ürün yönlenmesi, ve satıcılık yönlenmesi) evriminden geçerek ortaya çıkmıştır.[5] Bu pazarlama evriminin gelişmiş olan Batı Avrupa zaman çerçevesi burada verilmiştir. Bu pazarlama evriminin Türkiye için ortaya çıkıp çıkmadığı; çıktı ise zaman çerçevesi ve ülke içinde nasıl yayılma gösterdiği daha araştırması yapılmamış; ama çok ilginç inceleme ve araştırma projesi olabilecek bir konudur.


azarlama faaliyetlerinin yürütülmesi esnasında bir pazarlama yöneticisinin üzerinde karar vermek zorunda olduğu temel değişkenlere pazarlama bileşenleri veya pazarlama karması adı verilmektedir. Pazarlama yöneticisinin karar vermek zorunda olduğu bu temel değişkenler aynı zamanda pazarlama yönetimi fonksiyonlarını da oluşturmaktadır. Pazarlama karması ürünler için dört tanedir: mamul, fiyat, tutundurma ve dağıtım. Pazarlama yönetimi fonksiyonları da şu şekilde özetlenebilir:

1. Ürün veya hizmet planlama ve geliştirme
Müşteri memnuniyetini sağlama açısından sunulan mevcut ürün ya da hizmette değişiklikler ve/veya geliştirmeler olacağı gibi, yeni ürün ya da hizmetler de söz konusu olabilir. Tüm bu çalışmaların sürekli olarak planlanması ve geliştirilmesi gerekmektedir.

2. Dağıtım
Değişik etkenler göz önüne alınarak en uygun dağıtım kanal bileşiminin (perakendeci, toptancı vb.) seçimi ve fiziksel dağıtımdan (ulaştırma, depolama, stoklama ve yardımcı aktiviteler) oluşur.

3. Fiyatlama
Ürün ya da hizmetin, işletme amaçlarını gerçekleştirecek fiyatlarının gerçekçi bir şekilde belirlenmesi ve yönetimidir.

4. Tutundurma (Promotion)
Reklam, kişisel satış ve satış geliştirme (sergi, gösteri, kupon verme, eşantiyon dağıtma gibi yardımcı aktiviteler) çalışmalarından oluşur. Tutundurma faaliyetleri içerisinde en maliyetli ve en etkili olanı reklam çalışmalarıdır. Yaygın kanının aksine tutundurma çalışmaları sadece ürünün fiyatını aşağı çekerek talebi arttırmayı hedeflememektedir. (İngilizce Promotion kelimesi günümüzde türkçede promosyon olarak karşılık bulmaktadır. Promosyon ise toplumda fiyat indirimi olarak algılanmaktadır.) Asıl amaç tüketicinin gözünde markanın ve ürünün bilinirliğini ve ürünün değeri, satışı ve imajı gibi kriterlerin değerini arttırmaktır.

Hizmet sektöründe ise; hizmetlerin pazarlanmasında ise bu dört pazarlama bileşeni yetersiz kaldığından üç tane daha ilave edilerek 7’ye çıkarılarak genişletilmiş pazarlama karması (süreçler, insanlar, fiziksel kanıt) ismi verilmektedir.

Kişisel Gelişim

akın berk sürücü | 15:19 | 1 Comment

Türkiye’de Toprak Satışları

Günümüzde misyonerlik faaliyetlerinin artarak devam ettiğini hayret ve dehşetle görüyoruz. Nasıl ki geçmişte yabancılar ülkemizden toprak almışlar ise, bugünde aynı şekilde toprak almaya devam ediyorlar. Bu konuda yeni düzenlemeler hız kesmeden devam ediyor.

Merzifon’da, Amerikalı pek çok misyoner, arazi ve tarlalar satın almışlardı. Amaç, Merzifon’u Pontus faaliyetlerinin merkezi haline getirmekti. Amaca ulaşabilmek için 1884 tarihinde Merzifon’un kuzey bölgelerinde para ile alınan Türk topraklarında ev, okul, hastane, aşevleri, kişisel gelişim kütüphaneler, öksüzler ve dilsizler okulu açılmıştı. İlginçtir, o zamanlar kolejlerde Fransızca, İngilizce, Rumca ve Ermenice konuşulurken; Türkçe, Farsça ve Arapça pek ilgi görmüyordu.

Kemal Atatürk, bir yandan “Milli Mücadele”yi örgütlüyor, bir yandan da ülkemizi her yerden kuşatan misyonerleri adım adım takip ediyordu. Atatürk şunu da çok net görüyordu: Misyoner okulları, “Kurtuluş Mücadelesi”ne darbe vurmak için açılmış okullardı. Şöyle ki; Merzifon’da bulunan “Amerikan Kolejleri”ne Amerikan silahları getirilmiş, Rum gençleri eğitilip örgütlenmiş ve ayrılıkçı kulüpler faaliyete geçmişti. Büyük deha Kemal Atatürk, gelişen bu vahim tablo karşısında Meclisten çıkarttığı bir kararla derhal soruşturma başlatmıştır. Soruşturma; bu fitne odaklarının kapatılmasıyla sonuçlanmıştır. Kemal Atatürk’ün şahsında şunu da çok net görüyoruz. Atatürk, gerek misyonerliğe ve gerekse mason localarına karşı şiddetle karşı çıkmış ve bu şer odaklarını kapatmıştır. Misal: Ülkemizin işgal edildiği o ağır dönemlerde Amerikalı bir heyet, Atatürk’e gelerek Türk topraklarında yetimhane, çiftlik ve okullar açmak için müsaade istemişti. İşte Kemal Atatürk’ün 3 Ocak 1921 yılında verdiği o meşhur ret cevabı: ‘’Amerikalılar tarafından numune çiftliği vesaire benzeri müesseseler husule getirilip buralarda kendi tebaamızdan olan kişisel gelişim binlerce çocuğun Türk hükümeti ve milletine karşı dostane olmayan ve sadıkane olmayan hissiyatla donanmış olarak yetişmelerine müsaade edemeyiz.”


Aynı tarihlerde Kemal Atatürk, ABD Deniz Kuvvetleri istihbaratçısı olan Teğmen Robert S.Dunn ile yaptığı görüşmelerde de Amerikalı misyonerlerin yıkıcı faaliyetler içinde bulunduğuna işaret ediyordu. Amerikalı Dunn’un Washington’a gönderdiği rapora göre, görüşme 1 Temmuz 1921 yılında yapılmıştı.

Teğmenin Atatürk’e sorduğu sorular şöyledir:

Teğmen Dunn: ‘’Yakındoğu Yardım Şirketleri ve Amerikan Tütün Şirketlerinin Rum ve Ermeni memurlarının şimdilerde Karadeniz sahillerinden sınır dışı edilmesinde teferruat ve prensipte hangi makam karar veriyor? Sürgün emirlerinin hakkı ile tatbikinden kim mesul tutulmuştur? Siyasi sebeplerle sürülme emri alanlar aleyhinde hangi müessese delil sahibidir? Yakındoğu Yardım Şirketleri ve Amerikan Tütün Şirketlerinin, Rum ve Ermeni memurlarının, şimdilerde Karadeniz sahillerinden sınırdışı edilmesinde teferruat ve prensipte hangi makam karar veriyor? Sürgün emirlerinin hakkı ile tatbikinden kim mesul tutulmuştur? Siyasi sebeplerle sürülme emri alanlar aleyhinde hangi müessese delil sahibidir?

Atatürk:‘’Karadeniz sahilindeki Rumlar, bilhassa Samsun’dakiler, Pontus devleti adını vermek istedikleri bir Rum hükümeti kurmaya çalışıyorlar. Bu gizli teşkilat Atina’dan yönetiliyor. Bu gizli teşkilat Türkiye’nin mahvına yol açmaya ve İzmir bölgesini işgal etmiş olan Yunan ordusuna yardım etmeye çalışıyor. İnebolu’yu bombardıman etmek suretiyle Yunan hükümeti bu hain insanlara yardım ediyor ve onları cesaretlendiriyor. Yunan hükümeti zaman zaman Samsun’a asker çıkarıyor ve Rumların kendileri ile işbirliği yapmaları için propaganda yapıyor. Hükümet, Rumların bu faaliyetini ve Türkleri öldürmek ve Türk köylerini yakmak gibi yaptıkları mezalimi ispatlayacak kâfi belgeye sahiptir. Bu belgelerin bazıları hâlâ mahkeme önündedir. Komisyon tarafından silahlandırılan Rumlar, Yunan Kızıl Haçı adı altında kendilerini gizleyerek, bugüne kadar Türklere karşı, dağlarda vahşiyane suçlar işlemektedirler. Pontus Komitesi, hainane emellerini güven altına alma çalışmalarında kuvvet kazanmak için Rusya’dan ve Kafkasya’dan binlerce Rum getirmeye gayret etmektedir. Osmanlı tebaası Rumlar, kendi oğullarını Yunan ordusuna gönderdiler. İzmir cephesinde karşılaştıklarımız bunlardır. Aldığımız esirler arasında bu tür kişiler var. Türkiye Büyük Millet Meclisi, mevcudiyetini korumak için gerekli bütün tedbirleri tereddütsüz almaktadır. Zararlı siyaset izledikleri tespit edilen Ermeniler cezalandırılmaktadır. Aynısını yapan Türkler de tamamen aynı şekilde cezalandırılmaktadır. Bu bağımsızlık endişesi ile yanlış bir yola sapan Müslümanlara karşı en sert tedbirler alınmaktadır. Fakat Yunanlıların vahşet ve mezalimi uzun süredir devam etmektedir ve hiç kimse zavallı Müslümanları kurtarmayı düşünmemektedir. Rumlar, Müslümanlara karşı bu suçları Avrupalıların ve Amerikalıların gözleri önünde işlemektedir.’’

Teğmen Dunn: ‘’Hükümet, Anadolu’daki Amerikan yardım ve hayır müesseselerini kabul ettikten, onlardan vergi aldıktan ve Ankara’da bir temsilci bulundurmalarına müsaade ettikten sonra, mevcut basının bu müesseselere ve onlarla alakalı Amerikalılara karşı propagandasına neden müsaade etmektedir?’’

Atatürk: ‘’Yasalarımızla uyum halinde bulunması kaydı ile biz ACRNE’nin insani ve yardım amaçlı faaliyetlerini memnuniyetle karşılamaktayız. Fakat esefle söylemeliyim ki, Merzifon ve Kayseri’deki gibi bu müesseselerden bazılarının bu hainane amaçlara vasıta oldukları araştırmalarla ispatlanmıştır. Basın tarafından yapılan şikâyetler, bu gerçeklerin yayımlanmasından fazla bir şey değildir. Unutulmamalıdır ki, bizdeki basın her yerde olduğu gibi serbesttir.’’


Teğmen Dunn: ‘’Ankara Hükümeti kapitülasyonların kaldırılmasını istemeyen ABD ile diplomatik bir münasebet kurulmasına müsaade edecek midir?’’


Atatürk: ‘’TBMM Hükümeti, Amerika ile münasebete memnuniyetle girmek ister. Ancak milli hükümet, Amerikan Hükümeti’nin Türkiye’yi tam bağımsızlığından mahrum bırakan kapitülasyonların devamı için ısrar etmeyeceğini ümit eder. Kapitülasyonların kaldırılmasını zorunlu kılan tam bağımsızlık, Büyük Millet Meclisi’nin hâkim olan prensibidir…”


Türk Eğitim Sistemi

Azınlıklar ve yabancı okullar, Kurtuluş Savaşı’ndan sonrada en çok tartışılan sorunların başında geliyordu. Kemal Atatürk, bu sıkıntıları aşabilmek için 3 Mart 1924 tarihinde Meclisten geçirdiği eğitim kanununu (Tevhidi Tedrisat) yürürlüğe koydu. Bu kanuna göre; öğretim kurumlarını Eğitim Bakanlığı’na bağlandı. Büyük dahi Kemal Atatürk, eğitimde yaptığı bu reformla eğitimi tamamen millileştirerek misyonerlerin elinden kurtarmıştır. Bilindiği üzere ülkemizde tezgâhlanan gerek gericilik, gerekse misyonerlik Batı’dan yönetiliyordu. Bu yasa ile özel vakıflar tarafından yönetilen tüm medrese ve okullar Eğitim Bakanlığı’na bağlanmıştır. Eğitim kurumlarımız, misyoner ve yobazların elinden kurtarıldıktan sonra ulusumuzun duygu ve düşünce birliği sağlanarak bilimsel ve pozitif bir eğitim politikası izleneceği net bir şekilde ortaya konulmuştur. Türk Eğitim Sisteminde kişisel gelişimatılan bu cesur adımların hemen ardından İstanbul’da 40 civarında Fransız Okulu ile 4 İtalyan Okulu derhal kapatılmıştır.

Kemal Atatürk, gençlerini batılılaşma tehlikesinden korumaya çalıştıkça bir takım yobaz çevreler, Kemal Atatürk’ün devrimleri sonucunda misyoner faaliyetlerinin arttığını ileri sürmüşlerdir. Bu kara propagandadır ve gerçeklerle alakası yoktur. İşin aslını incelediğimizde şu şaşırtıcı sonuca ulaşıyoruz. 1928 yılında, Bursa’daki Amerikan Kız Koleji’nde Madalet, Nemika ve Semiha isminde üç kızın Hıristiyan olduğu tespit edilmiş; olay üzerine bir araştırma yapılmıştır. Yapılan araştırmaya göre; okul Müdiresi kişisel gelişim Jeannie Jilson, öğretmen Edith Sanderson ve Lucille Day’ın çabaları sonucunda üç kız öğrencinin yabancılaştırıldığı ortaya çıkmıştır. Olayla ilgili soruşturma başlatılmış; hem müdüre ve hem de öğretmenler para ve hapis cezasına çarptırılmışlardır. Bu misyonerler, dava açıldıktan hemen sonra yani, 5 Mart 1929 yılında Türkiye’yi terk ettikleri için hapis yatmaktan kurtulmuşlardır. Bu olay üzerine Bakanlık; Amerikan Misyon Komiserleri Heyeti’nin kontrolünde bulunan bu kişisel gelişim okulu kapatmıştır. Bu okulda kayıtlı olup eğitim gören 144 kız öğrencimiz bulunuyordu.

Kemal Atatürk’ün misyonerlere karşı yürüttüğü bu mücadele sonucunda Genelkurmay da ABD Büyükelçiliği’nin golf sahasına el atmıştır. Grew anılarında: ‘’talihsizler nadiren tek başlarına gelirler. Bugün kötü bir gündü. Sabah gazeteleri, Maarif Vekâletinin Bursa’daki Amerikan Okulu’nu kapatmaya niyetlendiği ve dini propagandadan sorumlu olanların mahkemeye verileceği haberini resmi bir bildiri halinde geçiyorlardı. Bu hadise, tüm misyon okullarının neticede kapanışına doğru bir adım daha atıldığı anlamına geliyordu. Bundan sonraki önemli husus, bu kolejlere sıçramasını önlemekti. Bu hadiselerden sonra Belin ile golf oynarken bir Türk süvari zabiti gelerek hükümetin golf sahasının yarısına el koyarak eğitim çalışmaları için süvarilere verdiğini ve bundan böyle bu kısımda golf oynayamayacağımızı bildirdi’’.

Amerikancı Eğitime Geçiş

Türkiye, Kemal Atatürk’ün vefatından hemen sonra; İngiltere’nin, ardından her alanda ABD’nin hâkimiyetine girmiştir. Türkiye, ABD ile 27 Aralık 1949 yılında bir eğitim anlaşması imzalamış; anlaşma gereğince Türkiye’de bir Amerikan Eğitim Komisyonu kurulmasına karar verilmiştir. Anlaşma metnine göre Türk Hükümeti, eğitimi denetleme hakkına sahip olmayacak, Amerika istediği sayıda öğretmen, uzman ve araştırmacısını okullarımıza, bakanlıklarımıza kayıtsız şartsız kişisel gelişim yerleştirebilecekti. Amerikan Eğitim Komisyonu, Türk Eğitim Sistemi üzerinde çalışırken, hiçbir Türk eğitimci bu komisyona çağrılmadı. Yani; Türk Eğitim sistemi, işte o tarihten itibaren Amerikancı bir zihniyetle şekillendirildi, yoğruldu ve gençlerimizin beyinlerine zerk edildi. Bu kültür emperyalizmine bugüne kadar ‘’Dur!’’ diyecek bir babayiğit kişisel gelişim çıkmadı, maalesef. Ne acıdır ki; Atamızın emperyalistlere karşı verdiği onca mücadele bir anda yerle bir edildi.


Son sözler olarak şunları belirtmekte fayda görüyorum: Günümüz siyasetçileri, yaptıklarının doğru olduğunu millete yutturmaya çalışıyorlar. Şayet günümüz şartlarında siyasilerimizin uygulamaları doğru ise o zaman Atatürk yanlış yapmıştır! Yok, öyle değil ise o zaman kendileri yanlış politika uyguluyorlar. Dünkü hedefler Türkleri asimile etmeye yönelik ise; bugünkü hedeflerde dünkünün aynısıdır. Batılıların amacı; tarihin her döneminde hep aynı olmuştur. Artık bunları görmenin zamanıdır. Şayet dünya siyaseti için bir rehbere ihtiyacımız var ise bu rehber Batılılar değil, Kemal Atatürk olmalı.

1939 yılından günümüze kadar geçen süre içinde gördük ki; ülkemiz, beyinlerine ‘Amerikan Prangası’ vurulmuş siyasetçiler tarafından yönetilmiştir. Ancak umutsuzluğa düşmeye gerek yok; çünkü bu yüce milletin bağrından daha nice Kemaller çıkacaktır.

Oğuz Han, Alper Tunga, Çelebi Mehmet ve Timur, nasıl ki dünyada Türk birliğini ve dirliğini sağlamak için bu yüce davaya baş koyup, bunu başarmışlarsa, Büyük Önderimiz Kemal Atatürk’te aynı kutlu dava uğrunda mücadele etmiş ve ataları gibi Muaffak olmuştur. Ne yazık ki sağlanan bu dirlik ve birlik, kendilerinden sonra tekrar bozulmuştur. Şayet tarihten ders alınabilseydi asla tarih tekerrürden ibaret olmayacaktı…

Büyük Önderimiz, seni rahmetle ve minnetle anıyoruz. Ruhun şad, mekânın cennet olsun.

Yazar Hakkında

1960 yılında Kırıkkale'de doğdum. İlk ve ortaokulu Kırıkkale'de, liseyi de Ankara'da tamamladım. Üç çocuk babasıyım. Okumayı, araştırmayı, yorum ve eleştiri yapmayı severim. Bu birikimlerimden faydalanarak "Mevtadan Mektup Var! isimli birde kurgu romanım yayınlanmıştır. Roman sevenlere tavsiye ediyorum. Ortaokul ve lise yıllarımda oluşturduğum arşivimden ve günümüz teknolojisinden faydalanarak bu sitede makale yazmaya başladım. Amacım; makaleseverlere doğru bilgiye dayanan yazılar hazırlamaktır. Bilgi birikimlerimi kişisel dünya görüşümle harmanlayıp, okuyucusu ile buluşturmaktır. Okuyucularımdan beklentim şudur; yazdıklarımı beğenin veya beğenmeyin, lütfen yorum yapın, beğenip beğenmediğinizi belirtin. Çünkü; sonuçta yazarlarda insandır, yanılabilir. Hatalarımı göstermeniz dileğimle, hepinize saygılarımı ve selamlarımı sunuyorum. E-mail: Bu e-posta adresini spambotlara karşı korumak için JavaScript desteğini açmalısınız

Kişisel Gelişim

akın berk sürücü | 15:17 | 1 Comment

Bilginiz kadar bilginizi nasıl sunduğunuz kişisel gelişim da önemlidir. Çok farklı zamanlarda farklı nedenlerle sunum hazırlamamız gerekir. İster iş dünyasında olun ister dönemsel projenizi hazırlayacak olun, sunum hazırlarken dikkat etmeniz gereken belli başlı temel kurallar vardır. Bu makalemde sizlere bu genel kurallardan ve bilgiyi aktarırken izlemeniz gereken ana yoldan bahsedeceğim…

Öncelikle sunum hazırlayacak kişilerin temel bazı bilgisayar programlarına hakimiyeti önemlidir. Eğer hayatınızda ilk defa sunum hazırlayacaksanız fazlasıyla komplike olmamaya dikkat etmelisiniz. “Power Point” programı sunum hazırlayabileceğiniz en temel bilgisayar programıdır. Son derece basit bir sunumu da profesyonel bir sunumu da “Power Point” aracılığıyla hazırlayabilirsiniz.

Sunumunuzu hazırlamaya başlamadan evvel sunumu kime yapacağınız yani hedef kitleniz dolayısıyla da bu hedef kitleye uygun tasarım seçimi önemlidir. Her kitleye aynı kişisel gelişim formatta sunum hazırlayamazsınız, hazırlamamalısınız.

Sunumunu yapacağınız konu her ne olursa olsun aktardığınız bilgilerin doğru ve güvenilir bilgiler olması önemlidir. İyi bir sunum içeriğinde aktarılacak bilgilerin ilk slaytlarda açıklanması ile başlamalıdır. Yani aktaracağınız bilginin, sunumun amacının sunumun başında aktarılması esastır.

Sunumunuzun kalitesi içinde yer alan örneklendirmeler, referanslar, grafik, fotoğraf ve ses kullanımının eşit orandaki dağılımıyla anlaşılır. Nasıl mı? Her sektörün kendi alanında niş ve önemli konu başlıkları, her sunumunda kendi içinde aktarmakla yükümlü olduğu mesajlar vardır. Eğer, birkaç slayta yayılmış bilgi aktarımınız söz konusuysa bunları tek bir tabloda toplayarak özet mahiyetinde bir grafik hazırlamak sunumunuzun değerini yükseltecektir. Zaman zaman ara mesajlarınızı fotoğraflarla destekleyebilir böylece hem durağan olmayan hem de dikkat dağılmasına mahal vermeyen bir sunum hazırlamış olursunuz. Gerekli durumlarda kişisel gelişim sunumu ses ya da müzik ile hareketlendirmek çeşitli animasyon ile slaytlar arası geçişte dinamizm yaratmak da önemlidir.

Sunumunuz sırasında slaytları hazırlarken aktaracağınız konu başlıklarına slaytta yer vermeli asıl anlatımı slaytta değil sözlü olarak kendiniz gerçekleştirmelisiniz. Uzun uzadıya yazılarla bezenmiş slaytlar konuşma metninin slayta aktarılmış halinden başka bir kişisel gelişim şey kişisel gelişim değildir.

Hazırlayacağınız sunumda seçtiğiniz yazı kişisel gelişim karakterinden renklere kadar dikkat etmeniz gereken bir dizi unsur daha vardır. Somut ve okunaklı yazı karakteri seçmek önemlidir. Renklerin de kendi içinde aktardığı mesajlar vardır. Bu noktada basit ve yalın tercihler önem taşır. Slaytlarda tercih edilen renkler ve anlamlarına ilişkin hazırladığım: başlıklı makalemi okuyabilirsiniz.

Sunumunuz bir başlangıç gelişme ve sonuca sahip olmalıdır. Sonuç bölümünde tüm sunumun özetle üzerinden geçilip varılmak istenilen hedefin vurgulanması önemlidir. Sunumunuzu alt konulara bölmek önemlidir. Ancak alt konular en fazla 5 maddeden oluşmalıdır. Maddeler açıklayacağınız konunun konu başlıklarıdır, konunun kendisi değil bu nedenle de her maddeyi en fazla 7 kelime ile anlatmak doğru olacaktır.

Son olarak sunumunuzu hazırladıktan sonra mutlaka ama mutlaka üzerinde çok çalışmanız gerekir. Slayt akışları, bu slaytlara bağlı aktardığınız bilginin doğru, anlaşılır kişisel gelişim ve yeterli olması, ses ve mimik kullanımınız, beden diliniz gibi diğer unsurların çalışılarak pekiştirilmesi önemlidir.


Olumlama

akın berk sürücü | 15:14 | 1 Comment

Ormana, Antalya ilimizin Akseki kazasına bağlı, İbradı’nın kaza olması ile de şimdi İbradı İlçesine bağlı 850 olumlama rakımlı çok eski, büyük ve şirin bir dağ köyü. Toros sıradağları arasında kuzeye açık yeşil vadilerden birinde yerleşik, ılıman Akdeniz iklim kuşağında olmasına karşın, kuzey rüzgarları ile olumlama gelen hırçın İçanadolu iklimi ile karışık, bazen sert bazen yumuşak, ama illa da doğa ile barışık bir merkez.

İbradı’ya 3, Antik Melas (Manavgat) çayına 13, Akseki’ye 30, Manavgat’a (Yeni Avasun – Homa yolu ile) 60, Antalya’ya 165 km. uzaklıkta.

1992 yılında Belde ve Belediye oldu. Ama ben köy vasfı ile sevdiğimden Ormana’yı anlatırken yine köy diye anlatacağım.

Sevgili dostum Dr. Ali Eşref Müezzinoğlu ile bir sohbet sırasında, Ormana’dan bahis geçerken, yine Ormana ile ilgili “Köyümüz” dergisinde çıkan “Avrupa Mimarlık Mirasını Koruma Yılı ve Köyümüz Ormana” başlıklı ve Ormana Evleri ’ni konu alan bir yazımı da kendisine vermiştim. Okumuş ve çok da ilginç bulmuş. Sonraki ilk görüşmemizde “Hala bu mimari, bu evler var mı? Gidip görelim, belgeleyip yaşatalım” dedi. Ormana’ya seyahat programı işte böyle doğdu.

8 Haziran 1997 günü sabah saat 4.30’da kendisini, zarif eşi ile birlikte, Ulus’taki evlerinden alarak 720 km. yol kat’ettikten sonra Ormana’daki evimize ulaştık. Daha köye vardığımız saatten başlayarak, birlikte olduğumuz dört günlük sürede Ormana ve çevresini harmanladık. Ormana evlerini Müezzinoğlu’nun usta çekimleri ile belgeledik. 1420 rakımlı dağa bile tırmanarak Ormana’yı bir de kuş bakışı izledik. (Ormana ve Ormana Evleri aynı zamanda bu yazı ile Sanatsal Mozaik dergisine konuk olmuştur.)

Tarih boyunca çeşitli uygarlıklara sahne olmuş Anadolu’muzda, hiç bilinmeden, hiç görülmeden yaşayan veya yok olup giden kim bilir nice eserler, nice mozaikler var. Kimisi görülmeyen kimisi görüldüğü halde korunmayan, korunamayan. Tıpkı Ormana Evleri gibi. Korumak koruyabilmek ayrı bir şey de, illa ki görebilmek nemli. Ama öğrendim ve biliyorum ki görebilmek için sadece bakan gözlere değil gören gözlere sahip olmak gerekli. Bu nasıl sağlanır bilemiyorum da bir tarih, bir uygarlık, bir kültür hazinesi olan ülkemizde, bu amaca yönelik kurumlar ya yok, ya da çok az ve etkin değil. Bu yüzden, sahip olduğumuz birçok tarihi değerlerin, çoğu zaman göz göre göre yok olup gitmesi, gören gözlere sahip insanlarımızın yüreğini burkmakta.

Biz şimdi, sayfamızın bu günkü konuğu Ormana’yı biraz tanıyalım.

Ormana’yı Bizans ve önceki dönemlerde, Erimna, Etenna ve Gotenna isimli üç şehir devletinden biri olarak görüyoruz. İsmi Erimna iken zamanla Ormana olarak kalmış ve bugünlere gelmiş. Ne olmuş, nasıl olmuş ayrı bir konu. Yalnız 27 Mayıs 1960 devriminden sonra birçok yöre adı ile birlikte, Ormana adı Ardıçpınar olarak değiştirilmiş, ancak halkın ısrarlı isteği üzerine Ormana adı tekrar geri verilmiştir.

Ormana’nın geçmişini araştırırken aydınlık verilere pek rastlanmamakla birlikte, Bizans ve önceki dönemlerde değişik ırk ve dinlerde çeşitli kavimlerin yaşadığını, bir ara Ormia adlı bir psikopos’un yönetiminde bir psikoposluk olduğunu, sonra nasıl oldu ise tarihin karanlıklarına gömülüp gittiğini, Türklerin Anadolu’ya yayılması ve daha sonraları Osmanlı döneminin başlaması ile yörenin Türkleşme sürecinin hızlandığı, halkının Oğuz boylarından, Türkmenlerden geldiğini, verileri birbirine bağlayarak anlıyoruz.

Ormana’nın çok eski olduğu kadar, büyük bir köy olduğun anlatmak için, 3’ü halen mevcut ve faal 7 camisi, içinde binlerce yıllık mezar taşları bulunan yüzlerce dönümlük irili ufaklı 8 mezarlığı, yine içinde birçoğunun adı günümüze kadar yaşayan sayılı hocaların Yazı – Fen – Matematik – Ulumi Diniye – Arapça Dil dersleri okuttuğu, ne yazık ki 1919 yılında çıkan bir yangın sonucu şimdi yok olan 20-30 odalı medresesi ve az-çok değişim göstererek günümüze kadar gelmiş 500 hanesi bulunduğunu söylemek yeterli olacaktır.

Şimdilerde değişime uğrayan geleneklere göre evlenme çağındaki erkek çocukların eve gelin getirdikleri ve bir evde birden fazla ailenin yaşadığı hesaba katılırsa öteden beri köyün nüfusunun binlerle ifade edilmekte olduğu ortaya çıkar.

Anadolu’da Osmanlı hakimiyetinin yerleşmesi ve kaynaşmaların durulması ile birlikte, buralarda yerleşen nüfus, geçimini ticaret, tarım, hayvancılık ve kervancılıkla sağlamış, asırlar boyu yoksullukla mücadele etmiş, Osmanlı döneminde gurbetle ilişki tek tük iken, Cumhuriyet dönemi başlarından itibaren gurbete çıkış başlamış, ama bu çıkış göç şeklinde değil, aile reisinin sezonluk çalışması ve olumlama biraz dünyalık yaparak köyüne dönmesi süreci kadar olmuş ve bu döngü bir süre devam etmiş.

Ta ki gidenlerin gurbette kalması ve zamanla ailesini de yanına çekmesi ile olumlama göç başlamış, 1960’lı yılların ortalarına doğru köy iyice boşalmış ve çoğu Ormana Evleri de kaderine terk edilmiş, edilmiş ama nereye kadar.

Ne olmuş, nasıl olmuş bu da ayrı bir konu. Ancak yine 1960’lı yılların ikinci yarısında, Ormana topluluğu olarak mucizevi bir hareket başlatılmış, 10 yıllık bir süreç içinde göç büyük ölçüde durdurulmuş gurbetteki Ormanalı geri dönmese olumlama de köye yönelmiş bir toparlanma, bir sahiplenme hamlesi ile Ormana Evleri bir olumlama bir yenilenerek Ormana bugün her yaz dolup taşan bir sayfiye beldesi olmuştur.


Hakkında Kısaca

Antalya’nın Safranbolu’su olarak da tanımlanan Ormana Köyü için yazılacak, söylenecek çok şey var aslında. Belki bir dağcı, olumlama maceraperest yada sakin bir dağ köyünde yazılarını hazırlamak isteyen bir yazar olabilirsiniz. İşte Antalya, İbradı, Ormana Köyü bu noktada tam da size göre... İletişim: e-mail: m.nihatozbal [at] gmail.com - Detaylı bilgi ve fotoğraflar için:


Pazar Bölümlemesi Nedir?
            Pazar bölümleme, heterojen bir bütün pazarın, nispeten benzer ürünlere ihtiyaç duyan tüketici gruplarına, bölümlere ayrılması işlemidir.
            Pazar bölümlemenin yararları:
-          Tüketici ihtiyaçları daha iyi karşılanır.
-          En karlı, en cazip pazar bölümlerine yönelinir.
-          Tutundurma mesaj ve araçları daha spesifik gruplar için ayrı ayrı düşünüleceği için daha etkin ve verimli olur.
-          Pazardaki değişmeler daha iyi izlenir.
-          Kaynaklar daha etkin kullanılır.
Pazar bölümlemenin sakıncaları:
-          Üretim ve pazarlama açısından yüksek maliyetlere yol açar.
-          Stok maliyeti artar.
-          Her Pazar bölümü için ayrı reklam aracı kullanma gereği ek maliyet getirir.

Pazar Bölümlemesi, Hedef Pazar Seçimi ve Konumlandırmanın Aşamaları:
Pazar Bölümlemesi:
1.    Pazarın bölümlenmesi için kullanılacak kriterlerin belirlenmesi
2.    Bölümlerin profilinin çıkarılması
Hedef Pazar Seçimi:
3.    Pazar bölümlerinin çekiciliğinin saptanması
4.    Hedef pazarın belirlenmesi





Konumlandırma:
5.    Konumlandırma stratejilerinin geliştirilmesi
6.    Her pazar bölümü için seçilen konumlandırma stratejisinin uygulanması

Pazar Bölümlemenin Çeşitli Düzeyleri:
1.    Kitlesel Pazarlama (Mass Marketing)
Tek ürün.
2.    Bölümsel Pazarlama (Segment Marketing)
Birkaç ürün.
3.    Alt Bölümsel Pazarlama (Niche Marketing)
Pazar bölümü içindeki daha alt bölümler.
4.    Mikropazarlama
Yerel pazarlama, bire-bir pazarlama.

            Pazar Bölümlemenin Etkinliği:
-          Ölçülebilirlik
-          Erişilebilirlik
-          Büyüklük
-          Farklılık
-          Harekete geçebilirlik

Pazar Bölümleme Kriterleri ve Şekilleri:

A. Tüketici Pazarlarının Bölümlenmesi:
1.    Coğrafi bölümleme
Ülke, bölge, nüfus yoğunluğu, doğal kaynaklar, kent-kırsal kesim ayrımı, iklim.
2.    Demografik bölümleme
Yaş, cinsiyet, meslek, eğitim düzeyi, gelir, sosyal sınıf, din, uyruk, aile büyüklüğü.



3.    Psikografik bölümleme
Sosyal sınıf yapısı, kişisel karakteristik özellikler, yaşam tarzı.
4.    Davranışsal bölümleme
Yarar, kullanım düzeyi, ürüne karşı davranış, fırsat, sadakat.

B. Endüstriyel Pazarların Bölümlenmesi:
1.    Demografik faktörler
Endüstri tipi, şirketin büyüklüğü, yeri.
2.    Fonksiyonel değişkenler
Teknoloji, kullanıcı olma/olmama durumu, müşterinin kapasitesi.
3.    Satın alma yaklaşımları
İşletmenin yapısı, işletmenin güçlü yönleri, satın alma ve ödeme şekilleri, satın alma kriterleri.
4.    Durumsal faktörler
Aciliyet, sipariş miktarı, özel/standart üretim.
5.    Karakteristik özellikler
Satıcı ve alıcı işletme arasındaki benzerlikler, riske bakış açısı, sadakat.

C. Uluslararası Pazarların Bölümlenmesi:
1.    Coğrafi yerleşim
Kıta, bölge.
2.    Kültürel faktörler
Din, alışkanlıklar, gelenekler.
3.    Ekonomik faktörler
Az gelişmiş, gelişmekte olan, gelişmiş olma durumu.
4.    Yasal ve politik faktörler
Yabancı yatırımcıya yaklaşım, siyasi istikrar, tekelci yasalar.




Pazar Bölümlerinin Değerlendirilmesi:
1.    Bölümün büyüklüğü ve büyüme hızı
2.    Bölümün yapısal çekiciliği
3.    İşletme amaçları ve kaynakları

Hedef Pazar Seçimi Stratejileri:
1.    Farklılaştırılmamış pazarlama (tüm pazar stratejisi)
2.    Farklılaştırılmış pazarlama (çok bölüm stratejisi)
3.    Yoğunlaştırılmış pazarlama (tek bölüm stratejisi)

Hedef Pazarın Seçimi:
-          İşletmenin kaynakları
-          Ürünün özellikleri
-          Ürünün hayat seyrindeki dönemi
-          Pazarın yapısı
-          Rekabet durumu

Konumlandırma Stratejisi Nedir?
Bir ürünün Pazar konumu, onun rakip ürünlere göre alıcının zihnindeki nispi yeridir. Ürünün spesifik özelliklerine veya faydalarına, kullanım durumlarına göre konumlandırma yapılabileceği gibi, doğrudan doğruya büyük rakibe karşı veya ondan farklı yönde olma şeklinde bir konumlandırma da yapılabilir.

Konumlandırma Stratejileri:
1.    Ürün farklılaştırma
Tasarım, stil, performans, özellik, ömür.
2.    Servis farklılaştırma
Satış sonrası hizmetler, dağıtım, montaj, tamir, eğitim.
3.    Personel farklılaştırma:
Personel kiralama, eğitme, güleryüzlü, saygılı, nazik personel yetiştirme.


4.    İmaj farklılaştırma:
Semboller, logolar, atmosfer.

            Konumlandırma Stratejisinin Seçimi:
-          Kaç tane özellik farklılaştırılacak?
Bir numara özellik belirleme.
Eksik konumlandırma (underpositioning).
Aşırı konumlandırma (overpositioning).
Karmaşık konumlandırma (confused positioning).
-          Hangi özelliklerle farklılık yaratılacak?
Farklılık yaratılacak özelliğin uyması gereken kriterler:
Önemli olma.
Ayırıcı olma.
Üstün olma.
Görülebilir, anlaşılabilir olma.
Taklit edilememe.
Kazançlı olma.
Erişilebilecek fiyatta olma.

            Konumlandırma Stratejisinin Uygulanması:
1.    Strateji seçildikten sonra işletme adım adım stratejisini hedef tüketiciye ulaştırmalıdır.
2.    Pazarlama karması konumlandırma stratejisini desteklemelidir.
3.    Konumlandırma stratejisi değişimlere, müşteri ihtiyaçlarına adapte edilebilir olmalıdır.

Affiliate Nedir? Affiliate Marketing Nedir? (Kişisel Gelişim)

Affiliate ve Affiliate Marketing; internet üzerinden pazarlama faaliyetlerini yürüten kurumsal firmalar ve internet üzerinden kazanç olanakları arayan bireylerin sık kişisel gelişim sık karşılaştıkları bir kavramdır. Bir diğer adıyla Satış Ortaklığı, İş Ortaklığı ve Affiliate Pazarlama olarak da bilinen bu kavramların gerçekte anlamları nedir, ne işe yarar ve nasıl kullanılır?

Affiliate: Bir kişi veya kurumun kendisinden daha büyük bir organizasyona bağlanması durumudur. (Sc: Oxford Advanced Learners Dictionary)
Marketing: Pazarlama
Affiliation: Bağlı olma durumu
Dolayısıyla Affiliate Marketing; bir kişi veya kurumun daha büyük bir organizasyona tanıtım ve pazarlama desteği amacıyla bağlanması ve bu şekilde yürütülen tanıtım ve pazarlama faaliyetleridir.

Affiliate Marketer ise bu büyük organizasyonun tavsiyeci iş ortağıdır.

Affiliate kelimesinin Türkçede tam karşılığı olmasa kişisel gelişim bile "iş/oluşum ortaklığı" olarak tanımlanabilir. Ben bu kavramları bazı vatandaşlarımız tarafından janjan'lı olarak tabir edilse de İngilizceden geldiği için orijinal tanımıyla kullanıyorum. Çünkü Türkçe kullanıldığında bu kavramlar kendi tanımından uzaklaşıyor...

Affiliate Marketing İnternet Girişimcilerinin Dikkatini Çekiyor

Affiliate Marketing internette kullanım şekliyle birey veya kurumlara işlerini internet üzerinde kurmaları ve geliştirmeleri için çok çeşitli fırsatlar sunuyor. Bireylerin özgür hareket edebilmelerine ve kişisel gelişim özgür düşünmelerine olanak tanıyor. Bu yüzden de girişimcilik ruhu taşıyan her bireyin dikkatini çekiyor.

Affiliate Marketing modeli internet girişimcileri için evden ve hatta dünyanın herhangi bir yerinden yönetilebilen bir iş ortaklığı olduğundan dolayı cazibesi gün geçtikçe artıyor. Çünkü girişimci internet üzerinde kurulu bir sisteme entegre oluyor. İşi sistem yapıyor, girişimci kendi sistemini kurup yönetebiliyor. Bu açıdan bakıldığında profesyonel bir "affiliate marketer" bir sistem yöneticisi haline geliyor. Hazırlanacak proje birkaç sayfadan oluşan bir websitesi üzerine kurulabileceği gibi, binlerce sayfası olan bir websitesi üzerine de entegre edilebilir


Türkiye’de ve Dünyada Örnek Affiliate Marketing Modelleri
Affiliate Marketing kişisel gelişim büyük bir organizasyon ile daha küçük bir organizasyon veya bireylerin iş birliktelikleri ile kişisel gelişim oluşuyor. Örneğin gittigidiyor.com ebay ile ortaklık kurarak işini büyütebiliyor. Bireyler kişisel gelişim gittigidiyor.com ile daha basit anlamda ortaklık kurabiliyor. Bunun sonucunda bir pazarlama zinciri karşımıza çıkıyor. Kısacası Afiliate Marketing bir win-win modeli ve bu model tüm dünya tarafından benimsenmiş durumda ve gün geçtikçe cazibesi artıyor.

İnternet üzerindeki bildiğimiz dünya markalarının nasıl bu kadar büyüdüğünü araştırdığımızda birçoğunun bu modeli kullandığını fark edebiliriz. Örneğin; amazon.com, intercontinantelhotels, ebay, expedia.com, tripadvisor.com... tüm bu büyük organizasyonlar marka değerlerini arttırmak, işlerini geliştirmek için affiliate marketing modelini de kullanırlar.

Gelir Elde Etmeyi Düşünen Bireysel Girişimciler İçin Son Bir Söz

Eğer internet kişisel gelişim üzerinden gelir elde etmeyi düşünen bireysel bir girişimci iseniz, gözünüzü dört açın ve size satış ortaklığı sunan teklifleri inceleyin.

Yazar Hakkında

Türkiye'de uygulanmış ilk Article Marketing Projesi olan "Makale Marketi"nde Editör ve Arama Motoru Optimizatörü olarak çalışmaktadır. Eğer siz de işiniz ile alakalı potansiyel hedeflerinize ulaşmak ve web sitenizin trafiğini arttırmak istiyorsanız 'ne !

CV (Özgeçmiş) Hazırlamak: CV Hazırlamanın Püf Noktaları

Bu makale de size iyi bir CV bir diğer bilinen adıyla özgeçmiş hazırlamanın püf noktalarını aktaracağım. İyi bir CV hazırlarken, özgeçmişte hangi bilgiler yer almalı?, nasıl tanımlanmalı?, hangi sıralamada gerçekleştirilmeli?, nasıl bir format belirlenmeli?.. en sık sorulan sorulardandır. Unutulmaması kişisel gelişim gereken en önemli nokta ise hazırlayacağınız CV’nin aslında bir nevi pazarlama hatta satış dökümanı olduğudur.

CV Hazırlamanın Püf Noktaları

Nasıl bir ürün satarken ya da satın alırken o ürünün teknik özellikleri, marka geçmişi, fiyatı, görüntüsü, aynı grupta yer alan ürünlerden ayırıcı özelliklerine dikkat ediyorsak bilinmelidir ki CV yani özgeçmişinizi okuyan işverenler de sizdeki bu ve benzeri bilgileri kişisel gelişim analiz ederek işe kabul sürecinizi gerçekleştirmektedirler…



CV Diğer Adıyla Özgeçmiş Aslında Sizi Tanımlayan Bir Satış Dökümanıdır!


CV yani özgeçmiş aslında bir satış dokümanıdır. Bir CV; sizin, neyi, neden aradığınızı aktarır. Müracaat ettiğiniz iş ile ilgili kariyer geçmişinizi, talip olduğunuz işe neden uygun olduğunuzu, şu andaki durumunuza nasıl geldiğinizi, önceki iş deneyimlerinizi, eğitiminiz, nitelikleriniz ve ilgi alanlarınız özgeçmişinizi oluşturan yapı taşlarıdır.



İş görüşmeleri sıklıkla “Bana kendinizden bahseder misiniz?” sorusuna aranan yanıtla başlar. Buradaki amaç sizin ne zaman nerede doğduğunuz, nasıl bir çocukluk dönemi geçirdiğiniz, hangi oyunları sevdiğinizi öğrenmek değildir. Amaç, müracaat ettiğiniz işe kendinizi neden uygun gördüğünüzü anlamak, kariyer gelişiminize dair kaydettiğiniz yola ilişkin bilgi almaktır. Bu noktada önerim, CV hazırlarken sıkça karşılaşılan bu sorunun yanıtını bir iki cümlede özetleyen bir giriş yazısına yer vermeniz.



CV’de Giriş Bölümü


İngilizce hazırlanan CV’lerde bu bölümü Summary; Türkçe hazırlanan CV’lerde ise Özet diye tanımlamak doğru olacaktır. Böylesi bir girişle başlamak milyonlarca başvuru arasından CV’nizin işe uygunluğunu ölçümlemekle görevli işe alım uzmanlarının da işini kolaylaştıracak ve sizinle ilgili farklı özellikleri algılamalarını sağlayacaktır.



Örnek: Sabırlı, takım çalışmasına uygun, araştırmacı gibi kişisel niteliklerinizi, karakteristik özelliklerinizi bu alanda açık ve dürüst bir şekilde sıralayabilir; edindiğiniz deneyimi “…… alanında …. yıldır çeşitli görevlerde edindiğim bilgi birikimi ve alt yapımla şirket profilinize uygun olduğumu düşünmekteyim” şeklinde bir yazıyla özetleyerek bu alana yerleştirebilirsiniz.



CV’de Profil-Giriş Bölümü Özeti Hazırlarken:


Profiliniz kısa cümlelerle kişisel gelişim açıklayıcı ve aşağıdaki sorulara yanıt verir nitelikte olmalıdır.



  • Hangi alanda, hangi sektörde ve nasıl bir görev arıyorsunuz?



  • Bu göreve ne vaat edebilirsiniz? (donanımınız)


CV yani özgeçmiş hazırlarken bir özet ile başladığından emin olun. Bu işverene veya insan kaynakları firmalarına “ne aradığınızı” anlatmak ve CV’nizin devamında okuyacakları geçmiş donanımınız ile ilgili kısa bir bilgi aktarmak için idealdir. İnsan Kaynakları Firmaları ya da işe alım uzmanları bu bölümü okuyarak ne aradığınızı anlayabilir ve eğer profiliniz de özete uygun ise, sizi olumlu CV’ler arasına hızlıca ayırırlar. Yüzlerce CV arasından sıyrılmanın püf noktası özet hazırlamaktan geçer.



CV’de İş Deneyimlerinizi Aktarırken:


CV hazırlarken İş deneyimlerinizi en son işinizden başlayarak ilk deneyiminize kadar sıralamalısınız. Şirket adı, unvan gibi bilgilerin yanı sıra varsa yürüttüğünüz projeler ve iş tanımınız içinde yer alan görevleri bu alanda aktarmak, bağlı bulunduğunuz organizasyon içinde üstlendiğiniz çalışmalar ve pozisyon üzerindeki yetkinliklerinize dair işe alımı gerçekleştiren kişi ya da kişilere bilgi vermeye yarar. Bunu yaparken çok uzun maddeler halinde detaylı bir aktarım yapmak yerine kısa ve öz bilgi aktarmak detayları mülakata bırakmak önemlidir.



Günümüz koşullarında ne yazık ki pek çoğumuz, mezun olduğu okul branşından farklı uzmanlıklara yönelmekte, kariyer planlamasını yaparken birden farklı iş deneyimine sahip olabilmekte, askerlik, evlilik, doğum gibi gerekçelerle kariyerine ara verebilmekte ve hatta kendi işini kurmak adına girişimde bulunabilmekte… Korkmayın yalnız değilsiniz. Pek çok kişi tıpkı sizin gibi çeşitli nedenlerle kurumsal şirket yapılarına ara verebiliyor. İş görüşmelerinde bu konulara açıklık getirmek önemli... Neden, nasıl, ne zaman sorularını içtenlikle yanıtlamalı, kariyer planlarınızın bundan sonraki dönemine dair doğru bilgi aktarımında bulunmalısınız. Bu anlatımın ilk adımı, bu süreçleri CV’de doğru yansıtmaktan geçiyor. Bahsi geçen dönemleri ve verdiğiniz araya ilişkin kısa detaylara CV’nizde yer verin. Mezun olduğunuz bölümden farklı bir kariyer planı yapmaktaysanız bunu destekleyen çalışmalarınızı, eğitim ve sertifikalarınızı, iş deneyimlerinizi aktarın.



Unutmayın şu anda bir işiniz olmadığına göre; işiniz kişisel gelişim iş aramak.



CV’de Eğitim Bilgisi, Donanım ve Diğer Özellikler


CV hazırlarken eğitim bilgisini üçüncü sıraya yerleştirmelisiniz. Tıpkı İş deneyimlerinde olduğu gibi eğitimi de kişisel gelişim en son mezun olduğunuz okuldan başlayarak sıralamalısınız. Bu bilgide ilköğretim dönemine kadar inmeniz gerekmiyor. Önemli olan, bilgi ve deneyimlerinizin dayandığı alt yapıyı işe alım uzmanına aktarmak. İlköğretim dönemini yalnızca yabancı dil bilgisini destekliyorsa aktarmak daha doğru olacaktır.



Yabancı Dil:


CV’lerde sıkça yapılan ve sonrasında hüsranla sonuçlanan hareketlerden biri de yabancı dil konusunda yanlış bilgi aktarımı. Eğer bir dile hakimiyetiniz ana dil seviyesinde değil ise o zaman çok iyi tanımını kullanmak, hem yazma hem konuşmada yetkinliğiniz eksik ise iyi tanımını kullanmak, aldığınız eğitim sertifika programı seviyesindeyse ve dili aktif olarak kullanmıyorsanız orta tanımını kişisel gelişim kullanmak görüşme sonrasında dile olan hakimiyetiniz sınandığında iddialı olduğunu seviyeyi desteklemez kişisel gelişim bir bilgi sergiliyorsanız güvenilirliğinizi sorgu altına aldırır. Bu nedenle Yabancı dil konusunda bilginizi derecelendirirken neyseniz o olmaya ve bu bilginin kaynağını (nerede öğrendiğinizi) doğru şekilde aktarmaya özen göstermelisiniz.



Diğer Özellikler


Eğer her hangi bir kurs, sertifika, seminer programına katılım gösterdiyseniz ve bu da kariyeriniz üzerinde artı bir değer oluşturacak nitelikteyse bu bilgilerin de hazırlayacağınız CV’de yer almasında fayda var. Tekrar hatırlatmakta yarar var. CV sizin satış dökümanınız ve sizi rakip adaylardan ayıracak nitelikler bu tip ayrıntılarda gizli…



İlgi Alanları


CV’nin genelde en son bölümünde yer alan ve sizin iş dışındaki zamanlarınızda yapmaktan keyif duyduğunuz şeylere ilişkin ilgi veren bölümdür. Kişisel gelişim Bu bölümde sosyal aktiviteler, spor ve diğer dallar ile ilgili çalışmalar yer almalıdır. Yapmaktan keyif duyduğunuz her şey bu alana yazılmaya kalkılmamalıdır. Örneğin: Şarkı söylemek:=)



Özetle


İnsan Kaynakları Firmaları ve işe alan da sizin gibi bir insan olduğunu unutmayın. Karmaşık hazırlanmış bir web sitesi düşünün, bölümlemelerin doğru yapılmadığı aradığınızı bulmakta ne kadar zorlanır hatta sıkılırsınız öyle değil mi? Şimdi, insan kaynakları ya da işe alım sorumlusunu düşünün... Yüzlerce CV’nin içinden seçim yapmak zorunda olan. Eğer özgeçmişinizde sizinle ilgili bilgilere ulaşmak zaman kaybı yaratacaksa bu zaman kaybını göze almayacaklardır.


Sevgi ve Başarı Dileklerimle…


Yazar Hakkında


SEO altyapısıyla oluşturulmuş Türkiyedeki ilk "Article Marketing" projesi olan "Makale Marketi"nde Editör ve Kurumsal İletişim Danışmanı olarak çalışmaktadır. Eğer siz de işiniz ile alakalı potansiyel hedeflerinize ulaşmak ve web sitenizin trafiğini arttırmak istiyorsanız 'ne Şimdi !